14 Şubat 2015 Cumartesi

Anneme ilk defa hak verdim korkularında...

Hava daha yeni yeni aydınlanıyor ve ben evimizin karşısındaki otobüs durağına gitmek için ayakkabılarımı giyiyorum. Annem:
-Kızım daha aydınlanınca çık. Çok fazla sapık var.  
Ben: 
-Of! Bu kadar korkak olma be anne!

Çağırdığım taksiyi bekliyorum. 
Annem:
-Taksinin plakasını mesaj at kaçırılırsın. 
Ben:
-Bu kadar detaylı düşünmesen güvenliği?

Yürüyüşe çıkıyorum. 
Annem:
-Hava karanlık! Deli misin sen?! Kaçırıp birşey yaparlar sana!
Ben:
- Anne senden de iyi sapık olurmuş bu kadar ayrıntıyı düşünüyorsan. 

Annem benim hep böyle paranoyaktır işte. Bunlar sadece az korktuğu zamanlardaki laflarıdır. 
Ben ise annemin bu dediklerine hep gülerim çünkü gerçekten abarttığını hissederim. Bu kadar detayı düşünüp herşeyden korkulursa hayattan ne onun ne de benim zevk alacağımı düşünürüm. 

Başlıca laflarından biri de "Gazetelerde ben neler görüyorum biliyor musun?" lafıdır. 
Ben de her zaman ona neler olduğunu bildiğimi çünkü benim de gazete okuduğumu, hayatta her an herşeyin olabileceğini ve sürekli korkuyla yaşarsak mutsuz olacağımızı tekrar tekrar söyler ve beni cahil yerine koyduğu için kızarım. 

Ama bugün, anneme sonuna kadar hak verdim.

Çünkü bugün gazetede;


 Bir annenin masum kızının haksız yere öldürülmesi yüzünden isyan edişini gördüm. 

Bir babanın kayıp kızının jandarma tarafından getirilen şapkasının korkuyla ona ait olduğunu doğrulamasını gördüm. 

Bir arkadaşın yanmış bir bedenin üstündeki kıyafetlerin arkadaşına ait olduğunu farkedip fenalık geçirmesini gördüm. 

Bir ablanın, kız kardeşinin arkadaşının telefonundan  "20.00 da Mersin'de olacağım" yazdığı son mesajını okuyup kardeşinin bir daha gelmeyeceğini duyunca neler yaşamış olabileceğini düşündüm. 

En önemlisi ise,ülkemizde kadın olarak doğmanın bir tehlike olduğunu gözümden yaş akıtan bir vahşet haberiyle tekrar öğrenmiş oldum. 

Özgecan 20 yaşındaydı. Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde okuyan, kendi işini açma hayali olan, masum yüzlü ve güzel bir kızdı. 
Bu çarşamba günü arkadaşıyla okuldan çıkıp alışveriş merkezine gitti. Daha sonra birlikte minibüse bindiler ve arkadaşı ondan önce indi. Özgecan'ın telefonu bozuktu. Şöförün yolu değiştirdiğini görünce başına birşey gelmesinden korkup itiraz etmeye başladı. Şöför otobüsü durdurdu ve tecavüz etmeye kalktı. Özgecan'ın yanında biber gazı vardı ve kullanmaya çalışsa da artık çok geçti. Şöför onu birçok kez bıçaklamış ve başına demirle vurmuştu. Özgecan, kadın olduğu için,minibüste yalnız başına olduğu için,arkadaşıyla yemek yemeye gittiği,kendini korumaya çalıştığı için orada can verdi. Sahi suçu neydi onun? İnsan ancak bunları sayabiliyor değil mi? Peki suç mu bunlar? 

Özgecan feci bir şekilde can verdi ve katilin arkadaşı ile babası tarafından yakılarak derenin kenarına bırakıldı. 

Kendi kendime soruyorum: Kadın olmak ne zamandan beri tehlike? Biz ne zamandan beri insanlığı unutmuş haldeyiz? Özgecan'ın suçu neydi? 

İdam hakkında görüşüm şudur: birinin yaşama hakkını kasten alan kişi idam edilmelidir. İdam ancak bu şekilde uygulanırsa legal olmalıdır. Bu vahşeti yapan ve insan olmadığı doğrulanmış iblislerin de Özgecan'ın çektiği işkenceden daha beterini çekmeleri gerekir. 
Eğer bir kadına, kadın olması yüzünden tecavüz edebilme hakkını kendinde bulan varsa bu kişilerin en azından hadım edilmesi gerekir! 

Hatırlarsanız 3 yıl önce Oksana Makar adlı Ukraynalı 18 yaşında bir genç kız da 3 adam tarafından tecavüze kurban gitmişti.
 Bu 3 cani daha sonra Oksana nın öldüğünü sanıp onu yakıp şantiyeye atmışlardı. Ölmediği anlaşılan Oksana Makar'ın vücudunun %55 i yanmıştı. Hastaneye kaldırılmasından birkaç gün sonra 18 yaşındaki Oksana yaşam savaşını kaybetmişti. 

Özgecan'ın başına gelenler bana Oksana'nın başına gelenleri hatırlattı. 

Oksana'nın ve Özgecan'ın annelerini ve babalarını düşündüm. Ne büyük bir acı olsa gerek evladını kaybetmek! 

Sonra hak verdim anneme. Bir an kedimi onun yerine koydum ve onun da kendini gazetelerdeki evladını kaybetmiş annelerin yerine koyduğunu farkettim. 
Bir çocuğunuz olduğunu düşünün. 9 ay karnınızda taşıdığınız,yemeyip yedirdiğiniz,içmeyip içirdiğiniz,mutluluğu için herşeyi yaptığınız,hayatı öğrettiğiniz bir çocuk. Sonra birgün bu çocuğun vahşi bir şekilde elinizden alındığını düşünün. Nasıl hissederdiniz? 



 

5 Ocak 2015 Pazartesi

NERESİNDEN VURULDU DERSLERSE ÇOCUKLUĞUNDAN DERSİNİZ!

İyiki Doğdun güzel çocuk! İyiki doğdun küçük melek! İyiki doğdun Berkin! İyiki doğdun sana!

16... Daha önceleri sadece bir sayıydı bizim için. Ama şimdi senin sayende öğrendik 16 nın ne anlama geldiğini. 

Normalde 16 demek;

*İncil'de sevgi ve sevmek.

*Bazı ülkelerde araba kullanma özgürlüğünü kazanmak demek.

* "Sweet Sixteen" de denilen o neşeli yaşın gelmesi demek.

* Kan bağışı yapma hakkını kullanabilme yaşı demek. 

Türkiye'de ise anlamı:

* 15 yaşında bir çocuğun hayata gözlerini yumduğu kilo demek. 

* Hükümetin vicdanının tartılırsa daha az çıkacağı değer demek. 

* Halkın masum bir meleği öldürmesi demek. 


Ayrıca Berkin, bugün aramızda olsaydın birlikte kutlayacağımız, senin aramızda olduğuna şükredeceğimiz bugün demek 16. 

Bugün 16 yaşındasın Berkin. Artık bazı ülkelerde yetişkin olarak sayılacaktın bu yaşında. Bu güzel yaşın neşesini ve mutluluğunu çevrene de saçacaktın.  Türkiye'de henüz reşit olmasan bile çocukluğunun son iki senesinin tadına daha da varacaktın. 

Bu hakkını çaldılar Berkin! Aynı bizden çaldıkları vergilerle yaptırdıkları saray gibi senin de hayatını ve 16 yaş hakkını çaldılar!

 Merak etme, haksızın cezası elbet birgün verilecektir. 

İyiki doğmuşsun Berkin, iyiki bize adaletsizliği, caniliği tekrardan göstermişsin!

O hayatından çaldıkları 269 günü unutmadık ve unutmayacağız!