24 Kasım 2013 Pazar

Mutluluk paylaşıldıkça daha da çoğalır

Uzun süredir arayışında olduğum ilhamı bulmak için eski yazılarımdan okudum demin çünkü kabul etmeliyim ki eskiden daha iyi ve malzemesi bol yazılar yazıyordum. İlham bankamın kasası sonuna kadar doluydu neredeyse. Demin sanki bankamdan durup dururken aramışlar gibi beni elim annemin bana hayat dersleri verdiği yazıya gitti. Yazıyı okuduktan sonra bunun bir işaret olduğunu düşünmeden edemedim çünkü bana çok önemli bir şeyi fark ettirmişti bu yazı: Geçen sene bu derslerden hiç birine katılmamıştım neredeyse!
Ne hayır diyebilmiştim ne çokta iyi bir insan olmam gerekmediğini düşünmüştüm ne bir sohbete katılmaya çalışmıştım ne de bol bol kitap okumuştum. En kötüsü ise kendim gibi değildim. Evet, listedeki maddelerden hiçbiri bana uymuyordu.
Geçen sene annem bana bu dersleri verirken ben hayalimdeki lise hayatını düşünüyor, bu dersleri yapabileceğimi sanıyor ve her şeyin yolunda gideceğini umuyordum. Oysa hazırlık sınıfına mükemmel bir giriş yapmama rağmen kaçarak çıkmıştım o sınıftan. Kendime göre güzeldim, belli bir entelektüel kapasitem vardı, kitap okumayı seviyordum ve derslerde iyi olacağımı düşünüyordum. Ama ilk bir buçuk ay içinde 10 kilo kadar almış, popüler olacağımı sanıyorken tekmeyi yemiş, dersleri anlamamaya başlamış ve kitap okumayı resmen unutmuştum! Bunda felaket sandığım şeyden sonra bir yardım eli ararken kırık dala tutulmuş ve daha dibe batmıştım.
Şimdi anlıyorum annelerin sözünü dinlemek gerektiğini. Biraz geç olsa bile zararın neresinden dönsen kardır derler.

Şuan nedenini bilmediğim bir şekilde çok mutlu bir insan olduğumu düşünüyorum. Hayatım mükemmel mi? Hayır, olması da gerekmiyor bence. Manken gibi bir vücudum yok, süper yakışıklı bir erkek arkadaşım da yok ve havalı değilim. Ama şükretmek için o kadar çok nedenim var ki, bu yaşama sevincimi arttırıyor.








Geçenlerde okulumuzun her sene yaptığı Lape Hastanesi için gönüllülerden oluşan bir gruba katıldım. Geçen sene de istemiştim ama seçilmemiştim, bu sene seçilmem beni çok mutlu etti. Amacımız huzurevindeki ve hastanedeki insanlarla ilgilenmek diye anlatılıyordu. Çokta zor görülmüyor değil mi? Oysa yaptığımız bir ziyaretten daha fazlasıydı, belki de hayatımda hiç unutamayacağım günlerden biriydi. Orada ilgilendiğimiz ve oyunlar oynadığımız insanların hikayelerini, geçmişlerini dinledikçe kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissettim. En azından beni kollayan, beni asla bırakmayacak olan ve beni seven insanlar vardı çevremde.


Oyunlar oynadığımız ve şarkılar söylediğimiz sırada, ilgilendiğim kişinin yanına oturduğum anda "Ben eskiden..." diye başlayıp hiç nefes almadan hikayeler anlatması, sanki her an gidebilirmişim gibi elimi tutması, elinin sıcaklığı, onunla konuşurken gözlerinin ışıl ışıl parlaması, bana sımsıkı sarılması ve hep "yine gel" demesi hem hüzünlendirmişti hem de mutlu etmişti. Çünkü çok yalnız olduğu konulmaya aç olmasından belli oluyordu ve ben onunla konuşarak onu mutlu etmiştim.

Girdiğim kapalı erkek bölümü başka bir dünyaydı. Orada gördüğüm insanların ilgiye ve sevgiye olan açlıkları kadar etkileyici bir şey yoktu! Oraya girip onlarla kısa da olsa konuşmam ve ilgilenmem onları mutlu etmişti ve doğal olarak ben de mutlu olmuştum ama bir yandan da ister istemez ürkmüştüm. İnsanlar ilaçların etkisinde, ne yaptıklarını bilmeden ve ellerinde iğnelerle onları sürekli gözetleyen görevliler tarafından yaşamak zorundalardı. Kimseleri yoktu, aileleri onları ziyaret edenlerdi. Ziyaretler o kadar hoşlarına gidiyordu ki gelen herkesin ismini belleklerine kaydediyorlardı. Anne Frank ile ilgili olaylardan sonra hiç bu kadar hüzünlendiğimi hatırlamıyorum.

Bir an düşündüm ne yaptığının, nasıl biri olduğunun farkında olmayıp, kapalı kapılar arasında elinde iğnelerle sürekli senin her hareketini izleyen görevlilerle yaşamayı. Acaba ben de öyle olsaydım ailem beni bırakır mıydı buraya? Biliyorum ki bunu sorsam hayır derler bana ama büyük ihtimal bırakırlardı. Aynı "Benim Dünyam" filminde ailesinin Elayı akıl hastanesine bırakmak istedikleri gibi düşünürlerdi mutlaka ve aynı o öğretmenin çıkıp Elaya hatayı öğretmesi gibi bir mucize olmadan da bu kararlarından vazgeçmezlerdi.

Lape'ye sınav haftaları dışında gönüllü olarak her pazartesi gitmeyi kabul ettim. Ben şükürler olsun ki şanslıyım ve çevremde şanslı insanlar var. Bu beni mutlu ediyor. Ama o binanın içinde herkes gibi mutlu olmayı hak eden ve dört gözle bizi bekleyen insanlar var. Onları mutlu ettiğini görmek, görülmeye değer en güzel şeylerden biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder