5 Mayıs 2014 Pazartesi

Gereken iki damla gözyaşı

Arkadaşımın evindeyim. Yatakta yatarken bir türlü uyuyamadığımı farkedip sürekli arkadaşımı da uyanık tutmaya çalışıyorum. Kızcağız benim sayemde ne çok yoruldu,ne çok macera yaşadı bugün. Herhalde hayatımızda hiç gülmediğimiz kadar gülmüşüzdür bugün.
Sonunda saate bakıyorum da,12 olmuş bile. Saat 6 ya kurulan bir alarm için çokta iyi bir yatma saati değil diyerek kendimi uyumaya zorluyorum. O sırada olan oluyor işte. Bütün gündür yerini saçma kahkahalara veren o iki damla gözyaşı bir anda akıyor gözlerimden. Yanlarında ilham getiriyorlar duygularımla birlikte. Önümden geçiyor bugün bütün yaşadıklarım: otobüs durağı,feriköy,aya nikola ve cihangir. 

Olaylar Feriköyden itibaren gayet eğlenceli bir günü anlatıyor. Aslında Feriköy dışında tüm zamanlar iyi bir olayı anlatıyor bugün. Gerçi otobüs durağında da insanın içini biraz hüzün kaplıyor. 

Gün Beylerbeyinde bir takı tasarımcısında başlıyor. Orada neler yaptığımızı anlatarak zaman kaybetmeyeceğim çünkü oldukça gereksiz bir konu. Dürüst olayım,beni etkileyen tek şey atölyenin karşısındaki otobüs durağına bakarken oluyor. Simitlerini sırtına almış bir çocuk geçiyor yoldan. Gayet sakin bir şekilde yürüyorken bir anda...
Çocuğun önünden bir araba geçiyor. Araba geçince çocuğu yerde çırpınırken görüyorum. Sara nöbeti olduğunu anlıyorum. İnsanlar çocuğun suratına su çarpıyor,hatta tokat atmaya kalkan bile var. Kimse ilk beş dakikada ambulans çağırmayı düşünmüyor. İçim sızlıyor bu tabloyu görünce. Elim telefona gidiyorki çocuk kendine gelmiş durumda. 

Vapur sonrası bir taksiye atlıyor ve biraz kararsız biraz da heyecanla "Feriköy Mezarlığı" diyoruz arkadaşımla. Not defterimi tekrar çıkarıyorum,yazdığım mektuba devam ediyorum. Altına ismimi yani "Shanti" yi yazıyorum. O sırada 1. Kapıya geliyoruz ama öğreniyoruz ki 3 ana giriş var mezarlığa. İlk kapıdan deniyoruz şansımızı. "Bakalım bulabilecek miyiz meleğimizi?" Diye sorarken zaten arkadaşımın giremeyecek gibi olduğunu görüyorum. Onu orada sakinleştirmeye çalışırken yanımıza bir bey geliyor. Hemen anlıyor neden geldiğimizi ve  gülümseyerek "Berkini mi görmeye geldiniz?" Diye soruyor. Sonra da cevap vermemizi belkemeden 3. Kapıya gitmemizi öneriyor. Ancak 2. Kapıya kadar ancak yürüyebiliyoruz ve Berkini bu kapıdan girince bulmayı planlıyoruz. Zaten girdikten hemen sonra hemen bulunuyor Berkinimiz. Yanında bir grup genç var. Arkadaşları diye düşünüyorum ben,kızlar ağlıyor. 
Berkinin başucunda bandanalar,minik fidanlar ve üstünde çiçekler var. Taşın üstünde ölümsüzlüğü yazılmış. Duamızı etmeye başlıyoruz. Ancak anlam veremiyorum. Bütün bir gündür Berkini görme heyecanıyla dolan gözlerim ve küt küt çarpan kalbim sanki bir an donuyor. Sanki bir an biri benim bütün duygularımı çekmiş gibi hissediyorum. Ağlayamıyorum,sinirlerim bozuluyor. Sonunda Berkin'e yazdığım,not defterimden kopardığım mektubu alıyor ve başucuna koyuyor,elimle toprağı okşuyorum. Size mektupta ne yazdığımı anlatamayacağım. Çünkü hem Berkin'e verdim hem de onun okuması için verdim. 
Bakıyorum ki en minik mezar Berkininki. Bunu farkedince o donmuş kalbim paramparça oluyor birden. 

Arkadaşımla birlikte Taksime geri dönünce biraz sakinleşmem ve rahatlamam gerektiğini düşünüp her zaman gittiğim Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesine gidiyorum. Arkadaşım beni kapıda bekliyor ancak ben resmen içeri atıyorum kendimi. Gidip İsa'nın önünde dua ederken beni tanıyan kilise görevlisi dilek nerede tutabileceğimi gösteriyor. Meryem Ananın önünde insanlık için biraz huzur diliyorum. Sonra da mum yakıp dileğimi tekrar dilemiş olarak gidecekken aynı görevli bana dua olduğunu ve istersem kalabileceğimi söylüyor. Bahçedeki arkadaşımı da ikna ederek mis gibi tütsü kokan kiliseye geri dönüyoruz. 

Kilise sonrası huzuru biraz kazanmış biri gibi dışarı çıkarken arkadaşımla Cihangir sokaklarında yemek yiyerek eve dönüyoruz. 

Bütün bir geceyi saçma olan herşeye gülerek,Berkin,Anneliese diyerek,artık eskisi gibi olamayan dostlukları anlatarak geçiriyoruz. 

Böyle dopdolu bir günde aklım sürekli Berkin in yeni yatağına gidiyor. Hep bir kalbim parçalanıyor ve bu hüzünü de sinir bozukluğuyla oluşan gülmeyle atmaya çalışıyorum. Biliyorum ki ağlasam,en azından 2 damla gözyaşı döksem rahatlayacağım ama olmuyor işte! 

Derken gün bitiyor,aklım hala Berkin'de. Acaba nasıldır şimdi? Okumuş mudur mektubumu? Görüyor mudur beni? 
Tam böyle düşüncelere dalmışken işte oluyor ihtiyacım olan. İki damla gözyaşı farketmrdrn süzülüyor yanağımdan. Böylece ilham,duygular hepsi geliyor geri. Belki uyuyamıyorum ama Berkin için uyanık kalıyorum. Aynı Berkinin uyandırdığı diğer milyonlar gibi. Uyuması imkansız milyonlar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder